– Ayna ayna söyle bana, var mı benden daha güzeli bu dünyada? diye sorar kralın karısı.
Pamuk Prenses Ve Yedi Cüceler'deki bu masum soru daha çocuk, hatta bebek yaşlarda çıkar karşımıza. Özellikle bir kadının duygu ve düşünceleri içerisinde  ömrü boyunca hiç kaybolmadan varlığını sürdürür.
Elbette güzellik peşinde koşan kadın, her aynanın karşısına geçtiğinde belki bu masal aklına gelir; ancak farklı bir şekilde sorar buna benzer soruları. Sadece aynaya da sormaz üstelik, kendi kendine ve etrafındaki insanlara sa sorar. Sorular, sorular...
Kendi kendine sorarsa:
– Nasılım ama?
Etrafındakilere sorarsa:
– Nasıl olmuşum?
– Güzel olmuş muyum?
– Beğendin mi?
Arayış dolu sorular uzar gider böyle. Ve hiç bitmez.
Üstelik her zaman da masumca değildir bu tür sorular. Her arayışla birlikte masumiyet de değişir, bazen masumiyetten de uzaklaşılır. Belki mecburiyet olur, gizli gizli planlar barındırır.
Masaldaki kraliçenin sorduğu bu sorunun da pek masum, hatta hiç masum olmadığını çok geçmeden öğreniriz.
*
Mâsum ya da değil; bu güzellik arayışı insanlık tarihi kadar eskidir. Belki de en başından bu yana hep vardı bu arayış.
Her arayışla birlikte farklı çözümler üretmiş insanlar. Bazen bilerek, bazen bilmeyerek... Çoğunlukla da deneme yanılma yolu ile... Güzellik arayışı uğruna canlar alınmış, canlar verilmiş.
*
Tarihe baktığımızda Kleopatra'nın meşhur süt banyosu ilk aklımıza gelenlerdendir. Kleopatra, eşek sütüyle birlikte bal ve badem karşımından müteşekkil bu banyoya mu borçlu güzelliğini bilemeyiz. Ancak başında olduğu Mısır'ı değişik tarihlerde almaya gelen Roma'nın efsanevi komutanları Sezar ve Antonius'u güzelliği ile (elbette zekası ile de) baştan çıkararak ülkesini koruyabilmişse, Kleopatra'nın bu güzelik arayışlarını küçümsememek gerek. 
*
Peki ya günümüze gelecek olursak...
Bu güzellik arayışlarının artarak ve çeşitlenerek devam ettiğini görmekteyiz. Eskiden belki sadece kuaförler varken, günümüzde değişik isimler altında ve uzmanlık derecesine göre, daha güzel olmak, daha güzel görünmek adına bir çok çözüm merkezi açılmış ve açılmaktadır. Çözümler gelişip çeşitlendikçe, bu çözümleri uygulamaya koyan merkezler de çeşitlilik göstermektedir.
Elbette güzellik denince ilk akla gelen cilt güzelliği olsa da; giyim tarzı, hâl ve davranış, nezâket, zerâfet gibi bir çok hususiyet bu güzellik kavramının altını dolduran ve olması gereken şeylerdir. Kullanılan eşyalar ve aksesuarlar da güzelliği tamamlayan öğelerdir.
Osmanlı'da kadınların yüzlerinin bir bölümünü örttüğü renkli tüllerle birlikte kullandıkları ucu işlemeli ipek mendiller, kullandıkları şemsiyeler, yüzlerinin etrafında renkli kelebekler gibi uçuşan yelpazeler günümüzde yok artık. Tıpkı onları neşelendiren, onların neşelendiği Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur... Ada sahillerinde bekliyorum, her zaman yollarını gözlüyorum.. gibi şarkıların kaybolup gittiği gibi.
Günümüzde ise güzelliğimizi tamamlayan aksesuarları hepimiz biliyoruz. Gerçi bu aksesuarların güzelliğimizi ve çekiciliğimizi ne kadar tamamlayıp ne kadar tamamlamadığı da ayrıca tartışılır. Fakat tartışmasız bir aksesuar var ki, o da ellerden düşmeyen telefondur. Markalar arasında koşturmak telefonun nasıl vazgeçilmez bir aksesuar olduğunun göstergesi değil midir?
Güzelliğin ve güzel olmanın serüvenine kendimizi kaptıracak olursak hızla başka mecralara kayabiliriz. Bu yüzden herkesi kendi aksesuarı ile başbaşa bırakıp güzel olmanın belki de en önemli öğesine gelelim.
Elbette güzelliği tamamlayan en önemli faktör ışıl ışıl bir zekaya sahip olmaktır. Ellerimizden düşüremediğimiz telefonlarımıza ayırdığımız zamanın en azından yarısını kitaplara ayıramazsak zekânın gücünü ve ayrıcalığını başka türlü nasıl elde edebiliriz ki?
İnsanlık var oldukça güzelliğin serüveni devam edecektir.