Türk milleti olarak ev hayalimiz hep birinci sıradadır. Ev alacağımız zaman da her zaman dış ve iç dekorları ön plana çıkmıştır. Hiç birimiz de kolay kolay inşaatların sağlamlığını veya “DEPREM” dayanıklılığını sormayız ya da "Sağlamdır inşallah" deriz. İşte hayatımızı, "İnşallahla, maşallaha" bırakırsak, böyle üzüntüleri de yaşamak zorunda kalıyoruz. Allah'ımız akıl vermiş, bizler insanız ve konuşma özelliğimiz var, neden depreme dayanıklı mı, sorusunu ve resmi evraklarını istemiyoruz?  Yapı işinde çalışan her şirket, üzerine düşeni yapmak zorunda değil mi? Birçoğumuz ev alınca ve içinde oturup da, eksiklerini, akar kokarlarını  görürüz. Binaların üstüne inşaat veya isimler yazarlar. Alacak olan kişi o şirketin reklamını yapmak zorunda kalır, sorulmaz bile. Çatınız şakır şakır akar, rutubetlenmeye başlar duvarlarınız. Kanalizasyon kokusu evi boğar, yapan firmayı çağırırsınız, anlamazlığa vurur oraya, buraya bakar, dalga geçer hayret yahu bu koku nerden geliyor diye, o da size sorar. Bir başka işten anlayan eleman getirirsiniz ve size kokunun, kanalizasyon kuyusundan geldiğini söyler. Yani müteahhit aslında, 20-30 metrelik bir kanalizasyon bağlantısını yapmamıştır ve size de kuyudan haber vermez. 

Halbuki, yeni yapılarda bu şart var, bildiğim kadarıyla. Şakır şakır akan çatınızın tamir ettirmek için yine müteahhidi ararsınız, elemanlarına küfrü basar, onları suçlar. Binaların çabuk bitirilmesi için teraslara döşenen fayansların tam kurumadan üstüne basan pima penciler suçlanır. Hatta evin güzel ve temiz gözükmesi için temizlik yapan elemanların "porçöz” kullanıldığını bu yüzden de dezlerin gittiğini anlatır, ”Müteahhidin fayansçıları”. Balkonlarınızda, giderler düzgün olmadığı için su birikir, uğraşıp durursunuz, birde o bekleyen sular yavaş yavaş aşağıdaki odalara sızar ve rutubet de duvarları kaplar. Temeller, inşaatta kullanılan demirlerin ve kolonların sağlamlığını ise bizlerin anlayacağı iş değil, ancak uzmanların yapacağı kontrollerle anlaşılır. Belediyelere çok büyük iş düşmektedir. Yapı kontrolleri yabana atılacak bir iş değildir. Aslında ev alırken, bizlerinde bilinçli olmamız gerekmektedir. Zemin etütlerini mutlaka araştırmamız gerekir. Depremler bizim ülkemizin kaderidir. Türkiye deprem haritasında fayların üstündedir. Depremler, her zaman her yerde yaşanabilecek doğal bir afettir. Bunu bilmemize rağmen işinin ehlileri hariç, önüne gelen, müteahhit olabiliyor.  Bizler bu doğal afetler de acıları yaşamamak için, ev veya daire alırken, mutlaka ama mutlaka sıkı bir araştırma yapıp, aldığımız ev veya dairenin “Lüx"ün den önce sağlamlığını kontrol ettirmeliyiz, bilen yetkili ağızlardan garanti almak zorundayız. 

Ülkemizde çok sağlam ve denetimle çalışan bir çok şirket ve müteahhitler var, bunların yeri ayrı. İnşaat endüstrisinde sağlamlığı sağlayamazsak, bu acılar artar. Bir hocamız Haluk Sucuoğlu, matematik ve fizikten anlamayan, mahalleden her hangi bir insan, bina yapabiliyor diyor. Ne yazık ki bu çok doğru, iki lafı bir araya getiremeyen adamlar, hele biraz da ellerindeki para bolsa, bir binayı tam bitirmeden, yeni bir binaya başlar. Bu binaların kontrolleri ise deneyimli inşaat mühendislerinin sorumlu olarak, bu işe imza attıkları içinde, sorumluluğa ortak olmalıdır. Gerekirse de bu müteahhitleri sorumlulara bildirmelidir. Ülkemizde, genelde yığma binalar bir ara yoğunlukta idi (yani temel yok), bu durumda ise, yıkımlarda şiddetli oluyordu. Van depreminde, medyadan bilim adamları açıklamalar yapıyorlar. Genelde de orada yıkılan binaların ince demir ve ağır sıva malzemesinden bahsediyorlar. Bilim adamı gibi göremeyiz binaları ama bir bilenle görüşüp gerekli araştırmayı yaptırıp, onay aldıktan sonra yatırım yapılmalıdır. Binaların, dış ve iç görünümlerinden önce sağlamlığı önemlidir. 

Unutmayalım ki Türkiye bir “DEPREM” ülkesidir.