Dünya şöyle, dünya böyle deyip duruyor insan da, olanlardan insanın başına gelenlerden, çekilen sıkıntılardan, dünyanın bir suçu yok ki… 

İnsan kendini ne çok temize çıkarmak istiyor, bu kadar çok günahı suçu varken, hem de en çok kendini üzmek, kendini yok etmek adına...

En çok kendini yok eden bir varlık insan... Kendini üzen, kendi izzetini ayakaltına alan, kendi kalbini kirleten… 

Dünya, dünya deyip duruyoruz tamam da... İnsanın işlediği ne kadar günah var, ne kadar suç var, yaptığı ne kadar zalimlik, adaletsizlik var, bir hatırlasak...

Ama yüzsüzlük işte... Her şeyi dünyanın sırtına yüklemek gibi bir çirkin alışkanlığı var insanın...

Bu nasıl bir kurtulma yolu sahi? Dünya zalim, dünya adaletsiz, dünya karanlık, daha başka başka şeyler... Pek çok insanın kullandığı sözler bunlar, düşünmeden...

Kuyuya taş atılıyorsa, kuyunun dolması neden kuyunun suçu olsun?

Oysa azıcık düşünülse bu sözlerin hiç birinin muhatabı dünya olmaması gerek... Dünya insanlık ailesine sunulmuş, içi nimetler ile dolu bir sofra, Aziz Allah tarafından...

Ama insan o sofranın başında birbiriyle kavga etmeyi, birbiriyle savaşmayı, hatta birbirini yok etmeyi alışkanlık haline getirmiş bir varlık... Sen çok yedin ben az yedim kavgaları...

Hele kimilerinin "bu sofra yalnız bizim olmalı!" demeleri yüzünden...

Sofraya yalnız biz oturmalıyız, ne varsa hep biz yemeliyiz diyenlerin sayısı az değil yaşadığımız şehirlerde... 

Ne çok yeseler yine doymak bilmeyen bir taife onlar...

Ne zalimin hesabı tutuyor, ne mazlumun... Görüldüğü gibi, yine daha çok zalim ve güçlü olanlar kazanıyor... Oysa haklı olanlar kazanmalıydı...

Vay dünya ya zalim deyip duranların haline, kendilerinin bu kadar günahları varken... Dünyaya yaşanmaz oldu, ya da yaşanılacak yer değil diyenler, neden bilmezler dünyanın başına bu belayı insan getirdi...

Dünyayı yaşanmaz kılan insanın kendisi... 

Sen olmayabilirsin, ben olmayabilirim, ama adı insan olan birileri bu kötülüğü yapanlar...

Yazık olacak insana hesap gününde...

Vay kendi günahlarını, kendi suçlarını, utanmaz davranışlarının bedelini, dünyanın sırtına yükleyenlere…

Düşünürsek, yeryüzün de ne kadar zalimlik varsa, ne kadar zulüm varsa, kavga varsa, savaş varsa ölüm varsa, ne kadar insan aç ve yoksulsa “günde kaç çocuk açlıktan ölüyorsa dünyanın bir yerlerinde” ne kadar kötülük ve karanlık işler varsa "şöyle veya böyle" sonuçta insanlık ailesinin işi...

Yani bir yarımız temiz kalma, günahsız kalma direncinde olsa bile, genel manada insan zalim, insan kavgacı, insan kötü işler yapan, ağır günahlar işleyen...

İnsan çıkarların kutsayan Tanrı edinen varlık…

Sokakların bu halde oluşunda hangimizin günahı yok? 

Kendini günahsız sanmakla günahsız olunmuyor… Pek çoğumuz, bir diğerimizin hakkını hukukunu gözetmez olduk...

Bütün bu olumsuzlukların ana merkezi, insanın dünya nimetlerine daha çok sahip olma kavgası...

Onarılmaz yaralarımız var doğru... İşte o yaraları açan da bir insan...

Ya biz de, ya sen de, başkalarında yara açanlardansak…