Dindar ve salih bir adam bir gün avlanmaya çıkar. Bir de bakar ki korku içinde kıvranan bir yılan görür. Yılan kendisine: 
- "Ey adam, peşimdeki beni öldürcek olan düşmanımdan beni kurtar. Allah da seni kurtarsın" der. 
Bunun üzerine adam, yılanı elbisesiyle örtmek ister. Yılan: 
- "Düşmanın beni görür" dedi. Adam, yılana: 
- "Ne yapmalıyım?" diye sorar. Yılan şöyle der: 
- "Eğer iyilik yapmak istiyorsan, bana ağzını aç, karnına gireyim" der. 
- Adam: "Ben senden korkarım" der. Yılan, adama eziyet vermeyeceğine dair söz verir ve ona kendisinin, Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in ümmetinden olduğunu bildirir. Adam ağzını açar, yılan da adamın karnına girer. Bu sırada yanından elinde kılıcı bulunan bir adam geçer ve kendisine yılanı sorar. Adam görmediğini söyler. Sonra yalanından ötürü yüz kere istiğfarda bulunur. 
Yılan başını çıkarıp düşmana bakıyormuş. Adam, yılana düşmanının geçtiğini ve karnından çıkmasını söyler. Yılan da adama şöyle der: 
- "Ey adam, şimdi sen iki ölümden birini seç. Ya ciğerini parçalarım veyahut kalbini delerim." Adam: 
- "Sühanellah! Aramızda olan antlaşma nerde kaldı?" diye sorar. Yılan şöyle cevap verir: 

    - "Senden daha aptal kimse görmedim. Atan Adem Aleyhisselam’a olan düşmanlığımı unuttun mu? Ben onu cennetten çıkarmıştım. Ehli olmayana iyilik yapmanı sana kim söyledi?" Adam, yılana der ki: 

- "Eğer muhakkak beni öldürmen gerekiyorsa bırak şu dağın eteğinde kendime bir mezar kazayım." Yılan: 
- "Ne istersen, onu yap" der. Adam, ellerini göğe doğru açarak: 
- "Ey Latif ve Kadir olan Allah’ım! Bana gizli lütfunla lutfet. Ey Hakim, ey Alim, ey Yüce büyük olan Allah’ım! Ya Hayyü ya Kayyüm, ya Allah. Beni bu yılandan kurtarmayacak mısın? Beni bu melundan kurtar!" diye Cenabı Hakk’a niyazda bulunur ve dağa doğru yürür. Adam şöyle anlatıyor: 
- "Dağa doğru giderken parlak yüzlü, güzel kokulu ve temiz elbiseli bir ihtiyara rastladım. Bana yeşil bir yaprak verdi ve:

- "Bu yaprağı ye" dedi. Ben de yapra yedim. Yılan parça parça düştü ve sancım geçti. Ben o adama: 
- "Sen kimsin, ey kendisini Allah’ın bana ihsan ettiği kimse?” dedim. Adam bana şöyle cevap verdi: 
- "Sen bu dua ile Allah’a niyazda bulunduğun vakit, yedi kat gökteki tüm melekler Allah’a yalvardılar. Allahü Teala: 
- "İzzetim ve celalim hakkı için o yılanın kuluma yaptığının hepsini biliyorum” buyurdu ve bana cennete gidip Tuba ağacından bir yaprak koparıp sana yetişmemi emretti. Ben o kimseyim ki, bana Maruf (iyilik) denir. Benim yerim göklerdir. Sen yine iyilik yapmaktan geri kalma. Çünkü iyilik, kötülükten gelecek olan zararı önler. İyilik kendisine iyilik yapulan tarafından zayi edilirse de, Allah katında zayi olmaz.

**

Önsöz

Hamd ü sena, kullarından muvaffak kıldığını kendi Zatı’nı insanlara anlatmaya memur kılan ve ona serbet kaselerinden ünsiyetin tadını tattıran Allah’a mahsustur. Salat-ü selam bütün isim ve sıfatlar dairesinin kutbu olan ve kemalat çeşitlerinin tümü ile muttasıf olan Peygamber Efendimiz Mustafa Sallallahü aleyhi ve selleme, aline, ashabına, ensar ve dostlarına, tabiilerine olsun ki, onlar kendisine uymakla, gizli olan kıymetli bilgileri ortaya çıkardılar. Faydalı ve nadir bulunan latiflerı korudular. Her vakit ve devirde Ashab’ı Kirama tabi olanlara da selam olsun. Bundan sonra, bilinsin bu kitap, hacmi küçük olmakla beraber, ilmi çok, anlaşılması kolay olan bir kitaptır. Bu kitabın güzel satırlarının semasından kıymetli yazılar serpilmiştir. Parlak yerlerinden gönüllere ışık saçılmıştır.Bu kitap, faydalı ibareleri, üstün ve güzel hikayeleri, kıymetli ve benzeri bulunmayan nükteleri ihtiva etmektedir. Bu kitabın yazari ilimde, anlayışta zirveye ulaşan, benzeri bulunmayan ve çeşitli faziletleri kendisinde toplayıp, meselelerde beliren zorlukları kolaylıkla çözmekte mahir olan Ahmed Sihabüddin el-Kalyubi’dir. Kendisi sayılmayacak derecede faziletlere ulaşmış, tahkik edilmesi, derinliğine inilmesi güç olan mesleleri cok güzel açıklamıştır. Allahü Teala, ona olan fazl ü ihsanıyla, onu bitmez tükenmez iyi ve güzel işlerinde daim, muvaffak eylesin. O’nu cennetinin en güzel ve geniş yerine yerleştirsin. O’nun bereketleri altında da bizi gölgelendirsin. Amin. Allah bize kafidir. O ne güzel vekildir. Gidilecek yer ancak O’dur.

**

Şeyh İsa’nın Menkıbeleri

 İsa el-Hitan kötü ahlaklı bir kadına uğrar ve ona şöyle der: 
- "Bu gece sana geleceğim." Kadın onun sözünden çok memnun olur ve en güzel elbisesini giyinip süslenir. O gece yatsıdan sonra İsa el-Hitan gelip kadının evine girer. iki rekat namaz kılıp evden çıkar gider. Kadın: 
 - "Senin evden çıkıp gittiğini görüyorum" der. İsa el-Hitan da: 
- "Maksut hasıl olmuştur inşaAllah" der gelir.  İsa el-Hitan’ın ardından gider, ona tabii olup onun yanında bir daha kötülük yapmamaya tevbe eder. O kadının fakirlerden biri nikahlar. İsa el-Hitan onlara: 
- "Düğününüzü insanlara bulamaç yedirmekle yapın. Onun için katık almayın" der. 
Onlar da düğünlerini aynı İsa el-Hitan’ın söylediği gibi yaparlar. Düğünün böyle olması haberi, kadının arkadaşı olan emire ulaşır. Emir, İsa el-Hitan ile alay etmek maksadıyla iki sürahi şarap gönderir, kendisine şunları şöyle de, diye de Elçiye tembih eder: 
- "Haberiniz bize ulaştı. Biz de çok sevindik. Bunu alın ve katık yapınınız." 
İsa el-Hitan emirin gönderdiği kimseyi görünce: 

- "Bize gelmekte geciktiniz" dedi ve sürahinin birini alıp eğdi, sürahiden bal aktı. Sonra diğerini alıp eğdi, ondan da yağ aktı. Sonra elçiye oturup kendileriyle yemek yemesini söyledi. Elçi onlarla birlikte, daha evvel hiç yemediği bir yemek yedi. Sonra dönüp emirin yanına gitti ve durumu ona bildirdi. Emir, doğru olup olmadığını öğrenmek için geldi. O yemekten yediği vakit taaccüp etti ve İsa el-Hitan’dan özür dileyerek tevbe etti. İsa’nın duası bereketiyle tevbesi kabul olundu.

 

Editör: TE Bilisim