Klavyenin tuşlarına değerken parmaklarım göz yaşlarımı gözkapaklarımda mahkum edip içime akıtıyorum. İçim yanıyor, göğsüm daralıyor. Bu kaçıncı bilemiyorum. Son bulacak mı artık çok ümitvar değilim.
          Yine İdlib… Yine sekiz fidan…Sekiz Mehmetçik…Sekiz “kınalı kuzu”…sekiz şehit…Yine sekiz ocağa düşen ateş…Milletin bağrını yakan ateş…
          Yer İdlib. Suriye toprağı...Toprak başkasının, şehitler bizim…Neden? Ne işimiz var oralarda? Sormak, sorgulamak zorundayız.
          Kendi coğrafyamızda büyük bir tehditle karşı karşıyayız.Güneyimizde pkk ,pyd, ypg teröristlerinin vatanımıza tehditi… Bu terörist gruplar bu bölgeye gökten zembille mi indi? Bu belayı başımıza kim, nasıl sardı?
          Amaçladığımız hedefe ulaşamadan sonlandırdığımız Barış Pınarı Harekatı. Neden ve niçin? Sorgulamalıyız…
          Hiçbir olumlu sonucu olmayan Soçi ve Astana süreçleri. Söz sahibi olmamız gereken coğrafyada baş aktör biz değiliz. Bu saldırıyı, bu kahpeliği başkalarının durdurmasını istiyor ve bekliyoruz. Bizim harekatımız onların müsaadesi ve müsamahasına mı kaldı? Sınır ve ülke güvenliğimiz için başkalarının desteğine ihtiyacımız mı var? Onlar Lütfetmezse biz vatanımızı savunamayacak mıyız? Bizim söz sahibi olmamız gereken coğrafyada onların işi ne? Bu hakkı onlara kim veriyor?
          Yaşamakta olduğumuz bu kara tablonun müsebbibi kim? Hangi politikalarla, hangi diplomasiyle karanlıktan aydınlığa çıkacağız? En önemlisi biz, ne zaman “biz” olacağız?Cevabınız var mı?
          Yeter artık! Bu garabet bitsin, bu göz yaşları dinsin! Kendi kaderimizi kendimiz tayin edelim artık! Başkalarından medet ummayalım! Hiç unutmayalım ki; Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. Bir olalım, birlik olalım; “biz” olalım.