Bekleyip durmanın bir manası yok...

Yeni şeyler doğru şeyler öğrenmemiz için yollarda olmamız gerekiyor...

İnsanı düşünen insana değer veren, insanı ayağa kaldıran şeyler...

Bunu başarmak için de, sorularımız olmalı, kendimize ve başkalarına...

Ondan dedim sorulması gereken  soruyu, kentin müftüsüne soralım önce...

Çünkü arkadaşlar bizim gibi avamın sorduğu sorulara cevap versin diye varlar, ve daha başka sorular için...

Ve elinden tutmak için yetimlerin  yoksulların yolda kalmışların...

Ama siz, siz daha başkalarına sorabilirsiniz...

Mesela tabi olduğunuz cemaatin önde gelenine, veya tarikatın, ya da arkasında namaz kıldığımız caminin imamına... 

Asında kentin müftüsünün cevap vermeyeceğini biliyorum, çünkü ne çok sorular sorduk daha önce de, bir kere bile "bak arkadaş" durum bu diyen olmadı...

Oysa bu kişilerin basını, sonra yerel basını takip ederek kendileriyle alakalı, sonra din ile alakalı, veya kimi sosyal konular konusunda bilgi vermeleri, ahaliyi bilgilendirmeleri gerekmez mi idi?

Sahi bu kişiler,  şehir ahalinin Müslüman ahalinin  nesiyle ilgileniyorlar, yoksa öylesine mi oturuyorlar oturdukları yerlerde? Bu konuları bilmek bizim hakkımız değil mi? Aldıkları maaşın helal olup olmadığı konusunda bir endişe taşıyorlar mı mesela din adına?

Soru ne mi?

İlk önce bir bilgi verelim, ve o bilgi ışığında soralım sorumuzu ki, biraz daha yürekten olsun...Yani imanımızdan şüphe edenlerden olmayalım mesela...

Bir kere İslam da, her insanın her Müslüman’ın bir vasiyeti olmalı geride kalanlara yazılmış, söylenmesi gerekenin söylendiği...

Öyle değil mi Hocam, ne dersin?

En azından alacak borç konusunda bilgilendirmeli mirasçılarını...

Sonra neyin nasıl verilmesi dağıtılması gerektiğini yazmalı, özel bir isteği varsa, mesela malından bir kısmını bir vakfa bağışlamak gibi...

Kişinin böyle bir hakkı var, kullanır kullanmaz kendi bileceği iş...

Ama var bunlar İslam'ın bir yerlerinde...

Halife Ebu-Bekir son günlerine yakın vasiyetlerini sıraladı...

Sanıyorum daha önce vasiyetleri olmuştur yakınlarına dostlarına arkadaşlarına...

Bu esnada gözü eski bir gömleğe takıldı...

Şu eski gömlek var ya, beni o gömlekle kefenleyip kabre öyle koyun...

Nihayet mezarda toprağın içinde çürüyecek...

Yeni bez sizin olsun, ona ölülerin değil dirilerin ihtiyacı var...

Soru ya gelince hocam...

Ümmetin en az yarısının sonra ülke Müslümanlarının, sonra şehir ahalisinin "en az yarısı" sefalet içinde iken, akşamları yiyecek bir şeyi yokken...

Bir çoğu evsiz yurtsuz iken, bir kısmı sürgünde bir kısmı çadırlarda bir kısmı sokaklarda, ve bir kısmı denizlerin dalgaları arasında ölüme giderken "nedir bu pahalı ve ihtişam görünümlü" mezarlar, mezar yaptırmalar?

O mezarların biraz ötesinde ev kirasın elektrik  su parasını ödeyemeyen insanların varlığı gerçek iken sahi nedir bu ihtişamlı mezarlar? Aziz İslam ne der buna...

Yok yok, Vahhabiler yapalım demek gibi bir niyetim yok...

Elbette bilinmeli annelerin babaların mezarı, ama bu lüks ve pahalı mezarların insana ne faydası var?

Sözün ötesi daha acıklı...

En iyisi demeyelim, ama bu sorunun bir cevabı olmalı, kim verecekse...

Aziz Allah kalbimize dokunsun her birimizin...