Kendimizi ne kadar tanıyoruz? İrademizle aldığımız kararların doğruluğunu neye göre belirliyoruz? Ya da “özgür irade” dediğimiz şey aslında ne? Çoğumuzun düşünmediği, düşünse bile üzerinde fazla durmadığı birtakım sorularla bir yolculuk yapalım. Bizi biz yapan sevdiğimiz şeyler, yapmaktan hoşlandığımız işler, tarafını tuttuğumuz yargılar var. Aslında bütün bunlara bizden önce karar veren birileri var. İçimizde, beynimizin aldığı kararlar... Bir beyin içerisinde milyarlarca nöron, bu nöronların her birinin diğeriyle kurduğu on binden fazla elektriksel bağ var. Matematiğe döktüğümüzde içeride dönen olayın farkında mıyız? Ben bunları yazarken bile beynim aslında benden çok önce karar verdi dökülecek kelimelere. Ben sadece bilincimin ortaya koyduğu şeyler zannetsem de durum hiç öyle değil. Doğruyla yanlışı ayırt ederken, acıyla tatlıyı kıyaslarken, gördüğüm şeyi algıladığımı idrak ederken aslında olayın gerisinde kaldığımı fark edemiyorum. Ama bunları zaten benim için yapan biri var. Sistemimin birbiriyle oluşturduğu kontakların tamamen düzgün çalışmasıyla açıklanabilir bu durum. Bir konuda fikir oluşturduğumda onun özgürlüğü kendi irademden kaynaklanıyor gibi gözükebilir. Aslında omurgamın şekillenmesi tamamen genetiğimden ve çevremden gelen uyarılara bağlı. Özgür iradeyle alınmış kararlar, özetlemek istediğimizde beynimin bu iki etkeni şekillendirip bana sunmasıyla sonuçlanıyor. Beynimizin bizim için yaptıklarını, durmadan çalışmasını anlamak, en azından anlamanın yanından geçebilmek için birçok kitap okudum. İçimizdeki büyüleyici dünyanın sınırları yok gibi görünüyor. Farkındalık sadece ruhsal değil, bedenin de bir bütün olarak bizi biz yapan değerlere katkı sağladığı görülüyor. Bu yazdıklarımı düşünürken belki hiç girmediğiniz kuytularda ışıklar bulabilir, şaşırma duygusuna teslim olabilirsiniz. Belki de o yöne çekilmenizin rotasını beyniniz çoktan oluşturmuştur, ne dersiniz?