Nerede ne şekilde bir kişi ile karşılaşırsanız, ve o adam "biliyor musun ben kimim?" diyorsa, bilin ki, kentin en alçak, en utanmaz en cahil, en hak hukuk tanımaz kişisi  ile karşı karşıyasınız...

Veya o şehrin en utanmazı en zalimi, en karanlık kişisi ile...

Evet  en utanmaz, en Allah'tan korkmaz kişisi ile...

Onun için böyle biri ile karşılaşmak zorunda kalırsanız kendinizi üzmeyin, ve sormayın bu ülkenin hali ne olacak? diye...

Olanlar olmuştur zaten, böyle utanmazlar, cahiller söz sahibi makam sahibi olmuşlardır işte, nasıl olmuşlarsa...

Ve bu kişilerin  çokluğu kadar kötüye gitmektedir ülke,karanlığa sürüklenmektedir...

Keşke bunları yazacak durumda kalmasaydık, ve keşke kimileri kendilerini ülkenin Tanrısı filan sanma salardı, ama sanıyorlar...

Ve her yerde, her kurumda her dairede her alanda varlar, sayıları az olsa da...

Kendilerini ayrıcalıklı, kendilerini seçilmişler ve tanrının oğlu kızı sananlar bunlar...

Bunların ne dinleri vardır, ne Allah korkuları, ne ahlakları, ama hep var gibi satarlar kendilerini...

Ne insan sevgileri vardır, ne halden anlayacak vicdanları..

Biliyor musun, ben kimim diyen kişilerden çok çekti bu ülke insanı...

Ülkenin uçurumun kenarına gelmesine çok katkıları vardır bu rezil kişilerin...

Sanıyorum her birimizin hayatının bir yerlerinde denk  gelmiştir bu kişilerden...

Ben kimim, ben kimim, görürsün sen benim kim olduğumu?

Ve gerçekten göstermişlerdir de kim olduklarını...

Kime "ben kimim sen biliyor musun?" demişlerse, o insanın başını yakmıştır bu şerefsizlerin pek çoğu...

Nasıl oluyorsa mevcut sistem de, çoğu zaman onların safında, onlardan yana onları kollamaktan yana olmuştur...

Kimileri söylemeye korksa da, biz diyelim...

 

Zaten sistem kendisi bir zalimdir, ve her daim güçlünün yanındadır, ve güçsüzler birer köledir sisteme göre...

Oraya buraya sığınmanın manası yok, güçlüden servetten ve para sahiplerinden yanadır sistem her zaman...

Daha ötesini demem kusura bakmayın...

Asıl konuya girersek...

İstanbul Milli eğitim müdürü olan beyefendi (Adı Ömer Faruk Yelkenci? imiş, aslında bize ne adından...

Bu ülkenin kentlerinde yüzlerce Ömer Faruk Yelkenci var, kendini sistemin efendisi sahibi sanan...

İstanbul Milli eğitim müdürü olan bu beyefendi arabasına çakar taktırmış, ve emniyet şeridini kullanarak yolculuk yapmış...

Yol uygulaması  yapan polis, takılı olan kaçarın yasal  olup olmadığını sormuş, ve  bilmiyor onun kim olduğunu da...

Sen demiş arkadaş, yani İstanbul Milli eğitim müdürü olan Ömer Faruk bey, sen  benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ve sonra konu uzamış gitmiş, ama polis arkadaş cezayı kesmiş...

Sağa sola telefonlar...

Olay yerine gelen bir Emniyet müdür yardımcısı polis arkadaşa "sen bu plakaya nasıl ceza yazarsın?" demiş, yani emniyet müdür yardımcısı da, sen benim kim olduğumu biliyor musun diyenlerden...

Sonra ne olmuş biliyor musunuz? O  polis görevden alınmış...

Görevden alınma tepki çekince Emniyet müdürlüğü bir açıklama yaparak, görevden alınmanın ceza ile alakası olmadığı,yedi dakika içinde bitirmesi gereken bir işi elli dakika beklettiği şeklinde...

Ama Milli eğitim müdürünün yaptığı rezillikler, sen benim kim olduğumu biliyor musun demeleri gündemde yok...

Sen bu plakaya nasıl ceza kesersin diye polisi azarlayan emniyet müdür yardımcısı da, yok yazışmaların içinde...

Bir kere daha kazandılar "ben kimim" diyenler, sen görürsün diyenler...

Sonunda İl eğitim müdürü görevden alındı dense de, görülmüştür, güçlü olanların neler yapabileceği...

Ya ey insan...

Anladın mı niçin çırpındığımızı böyle herkesten uzak? Çünkü onlara yakın olmak, zulme ve haksızlığa yakın olmaktır...

Oysa bize denir ki, hangi şartta olursan ol, hakkı tut kaldır...

Hoşça kal ey İnsan...