Şarap; üzüm suyunun mayalandırılması sonucu elde edilen alkollü bir içecek türüdür. İnsanlık tarihi kadar eskidir.
Mitolojiye göre Nuh, tufan sonrası karaya ayak bastığı anı, beraberindekilerle şarap içerek kutladığı rivayet olunur.
Elinde üzüm salkımı, başında asma yaprakları ile resmedilen Dionysos eski Yunanda şarabın ve şarabın yarattığı taşkınlığın, sınır tanımazlığın Tanrısı idi.
Tek Tanrılı dinlerde Musevilik sarhoş olmamak koşuluyla şarap içilmesine izin verir. Hristiyanlar İsa’nın 12 havarisi ile birlikte yediği son akşam yemeğinden esinlenerek şarap içimine bir takım seramoniler katarak kutsallaştırır. Alkollü içkilere karşı en yasakçı katı tutumu İslamiyet takınmıştır. Oysa ki İslamın insanlığa tebliğ edilmeye başladığı ilk yıllarda katı yasakçı, mutlak bir anlayış İslamda yoktu. İslam aradan geçen 15 yıl sonra. Alkole karşı tamamen yasakçı bir tutum içine girmiştir. Buna rağmen Emevi ve Abbasi halifelerinden hurma şarabına düşkün olanlar vardı. Alkolün illa ki yasak durulması gereken bin şey olmadığını düşünen İslam büyükleride vardı. Örneğin büyük İslam düşünürü İbn-i Sina. “Şarap ruhun gıdasıdır, tat bakımından baba öğudü gibidir. Acı fakat yararlıdır.”
Gelelim Cennet Mekan padişah efendilerimiz içki içermiydi tartışmasına. Cennet Mekan Padişahlarımız içerisinde içen vardı, içmeyende. Gençliğinde çok içip sonra vazgeçen tövbe edip kendini dine adayanlarda vardır. Örnek II. Bayezit bu yüzden “Sofu Bayezit” lakabını almıştır.
Yine çok içip hamamda kafasını mermere vurup ölen II.Selim’in içkiye düşkünlüğü yüzünden Kıbrıs’ı Fethine karar vermesinin amacı o bölgede yetişen üzümlerden üretilen şarapların çok kaliteli olmasından kaynaklanır.
Cennet mekan padişahımız kendisi çok içtiği halde tebasına tütünü ve alkolü yasaklıyor II.Murat tedbiri kıyafet giyinir geceleri tütün kokusu, alkol kahkahası yükselen mekanlara baskın yapıp içenleri cellatın eline teslim etmiştir. Buna rağmen Bekri Mustafa gibi içkiyle adı özdeş olmuş tiplerde IV. Murat zamanında yaşamıştır. IV. Murat ile Bekri Mustafa arasında geçen bir anekdot.
IV. Murat tedbili kıyafet veziri Bayram Paşa ile birlikte kabataş iskelesinden Üsküdara gitmek içn kayığa biner. Kayıkçı Bekri Mustafa kayık derya ortasına varınca. Bekri zulasına sakladığı şarap testisini çıkarıp bir yudum çeker Testiyi padişah Murat’a uzatıp ikram da bulunur. Padişah bir yudum alıp testiyi vezirine uzatır. Testiyi Bekri’ye uzatırken “biz kimiz biliyor musun ben Padişah IV.Murat buda vezirim Bayram Paşa” Bekri bıyık altından güler. “Bire köfte horlar bir yudum aldınız biriniz padişah biriniz vezir oldu, ikinci yudumda dünya’yı biz yarattık derseniz şaşırmam… 
Osmanlı da zaman zaman içki yasakları konuyor. Fakat hazine zor duruma düşünce içki yasağı kaldırılıp içkiye ve tütüne vergi konup hazine zor durumdan kurtarılmaya çalışılıyor.
Cennet mekan II.Abdülhamit döneminde alkollü içki üretimi bir hayli yol alıyor. “Fertek”  “Umurca” “Deniz Kızı” gibi isimler altında rakı üretilmeye başlıyor. Ayrıca “Bomonti kardeşlerin kurduğu “Bomonti” bira fabrikası imalata başlıyor.
Cumhuriyet dönemine gelince 1920 yılında 1924 yılına kadar. “Men-i Müskirat” kanunu ile içki yasak. 1924 yılında kanunda yapılan bir değişiklikle içki yasağı kaldırılıyor. Daha sonra 1926 yılında alkollü içkiler devlet tekeline alınıyor. 
Milli içkimiz olan rakı (Aslında Türkler Orta Asyada Kımız içerdi) son yıllarda fiyatı ile el yakıyor. Lakin tarihe baktığımız zaman kelleyi koltuğa alıp içen insanımız onun da çaresini bulacaktır.
Her şey gönlünüzce olsun.