Röportaj: İbrahim İPBÜKER

Tormur’un ilk ve son Belediye Başkanı olan Alanya’nın renkli ve başarılı isimlerinden Musa Özdemir, geçmişte yaptığı hizmetleri, Alanya için yapılamayanları, kırgınlıkları, küskünlükleri, haklarında çıkartılan dedikoduları dobra dobra bu röportajda anlattı…

-Önce sizi tanıyarak başlayalım. Musa Özdemir kimdir, kendini nasıl anlatır?

Musa Özdemir, 1967 yılında Alanya’nın Tosmur Köyü’nde doğmuş. İlkokulu Tosmur’da, ortaokulu Alanya merkezde tamamladım. Lise hayatından sonra üniversiteye devam etmedim ve ticarete atıldım. Alanya’da bağ bahçe ve turizm işleriyle uğraştık. Askerlikten sonra da ticarete devam ettik. Çiftçilikle birlikte, taksi, halk otobüsü işletmeciliği gibi faaliyetler yaptık. Daha sonra bot turizmciliği, zücaciye, inşaat, emlak gibi sektörlerde ticarete devam ettik. 90’lı yılların sonlarına doğru Türkiye genelinde ve Alanya çevresinde yerelleşme adına pek çok köy belediye olma sürecine girdi. Bu süreç öncesinde Tosmur köydü ve Kestel Belediyesi’nin mücavir alanına dahil edildi. Siyasi güce göre Oba ve Kestel arasında top gibi gidip geliyordu. Bizde böyle olmaktansa kendimiz belediye olalım dedik. Hatta o dönemde referandumdan Oba’ya bağlanma sonucu çıkmıştı. O dönemde muhtarlığımızı yapan ve benimle birlikte 15 yıl meclis üyeliği yapan Ömer Koparan muhtarımızla birlikte belediye olmasına karar verdik. Muhtarımızla birlikte koşturduk, mücadele ettik. Tosmur Belediyesi’nin kurulmasında bizzat aktif görev aldım. Bu nedenle Tosmur halkı benim başkan olmamı istedi.

-Yani siyasete girmenizin nedeni Tosmur’un belediye olması mı?

Aynen öyle, ben daha önce siyasetle uzaktan yakından alakası olan birisi değildim. Seçim dönemlerinde kafama kim yatıyorsa gidip oyumu veriyordum. Hiç partiye bağlılığım ve üyeliğim yoktu. Ben Anavatan Partisi’nden belediye başkanı seçildim. Partiye üye kaydımı da seçimlerden sonra yaptırdım. O dönemde Alanya’nın en genç belediye başkanı olarak seçildim.

-Seçim sürecini konuşalım biraz, nasıldı o dönemler. Güçlü rakipleriniz var mıydı?

Bir apartmana yönetici bile seçseniz o süreç tabi ki zor olur. Bir de Türkiye genelinde benim yaşımda aday yoktu. Gençlerin direklere bayrak astığı yaşta belediye başkanı adayı oldum. Yanımdaki meclis üyesi adaylarının hepsi benden büyüktü, babam yaşında olanlar vardı. Bu hem avantajlı hem de dezavantajlı. Bu çocuk mu yönetecek bizi diyenler oldu. Yaşım gençti ama kendime olan özgüvenim oldukça fazlaydı, bu işi başaracağıma inanıyordum. Babamı 1979 yılında kaybettik ve ailenin tüm sorumluluğunu ben üstlenmiştim, bu nedenle kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı öğrenmiştik. Sonuç olarak kendime güvenim var ama, bunu halkımıza doğru anlatmak gerekiyordu. İşin gerçeği halkta bir tedirginlik vardı, bu çocuk başarılı olur mu olamaz mı diye, biz bunun farkındaydık. O süreçte projelerimizi, neler yapacağımızı halka anlattık, tedirginlikleri giderdik ve seçimi de açık ara kazandık. Bir yıl gibi kısa bir süre içinde de kendimizi ispatlayıp, Alanya gündemine oturduk. Taraflı tarafsız herkesin takdirini kazandık. O dönemlerde kendimi hep başarılı olmak zorunda hissettim, çünkü bütün gençliğin sorumluluğu benim üzerimdeydi. Eğer başarılı olamasaydım, bugünkü gençlerin hiç birisi siyasette olamazdı. Başarısız olsaydım, aday olacak gençler için bir tanesini yaptık eline ayağına bulaştırdı derlerdi. Allah’a şükür başarılı oldum ve Alanya’da genç siyasetçilerin önü açıldı. 

-Neler yaptınız peki, nasıl başardınız?

Göreve başladığım zaman Tosmur’un bir tek parça kağıdı bile yoktu. Her şeye sıfırdan başladık. İlk beş yılımızı belediyenin yapılanmasına ayırdık ve tüm sıkıntıları giderdik. İkinci dönemimizde ise Ak Parti kuruldu, ben de Ak Parti’ye geçtim.

-Neden Ak Parti’yi tercih ettiniz?

Biliyorsunuz 90’lı yıllar Türkiye’de siyasetin en parçalı bulutlu olduğu yıllardı. Dünyada hiçbir kriz yokken, dünya kalkınırken, savaş yokken maalesef Türkiye kendi içindeki dinamikleri harekete geçiremedi ve iç çekişmelerden büyük yara aldı, krizler yaşandı. Ve arkasından biliyorsunuz, 2002 yılında Ak Parti iktidara geldi. Şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemden beri takip ediyordum, bildiğimiz, kendini ispatlamış bir lider. Ak Parti iktidara geldiğinde biz Alanya’da Anavatan Partili dokuz belediye başkanıydık. 2002 yılında yapılan seçimlerden hemen sonra arkadaşlarıma, ‘Türkiye’de ihtilal oldu ama bu kez askerler değil, halk yaptı’ dedim. Ak Parti’nin en az 10 yıl tek başına iktidarda kalacağını da söyledim. Ve Anavatan Partili diğer belediye başkanı arkadaşlarıma Ak Parti’de siyaset yapmayı önerdim. Benimle adeta alay ettiler, kabul etmediler. Ben de kendim Ankara’ya gittim, Mevlüt Çavuşoğlu da beraber çalışmayı teklif etti ve Ak Parti’ye geçtim. O dönemde pek çok kişi bu kararım yüzünden adeta delirdi. Bunlardan birisi de o dönemin Belediye Başkanı olan Hasan Sipahioğlu’ydu. Ama gelin görün ki, benden yedi sene sonra kendisi de Ak Parti’ye geçti. Demek ki ben ondan yedi sene daha akıllıyım (gülüşmeler). Sonuçta Ak Parti bu ülkeyi her anlamda gerçekten kalkındırdı. 

-Ama Ak Parti sizin de başkanı olduğunuz belde belediyelerini kapattı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ak Parti ile birlikte Türkiye bir değişimin, dönüşümün içine girdi, bu bir gerçek. Ak Parti Türkiye’de pek çok kanunu değiştirdi ve yeniledi. Belediye kanunu da baştan aşağı değişti Bu kanun aslında 2005 yılında değişti, Büyükşehirlerin sınırları çizilmişti. O dönemde Tosmur’un da dahil olduğu beş belediye zaten kapanacaktı. Bu kanun çıktıktan iki yıl sonra seçim oldu ve Ak Parti yüzde 47 küsur aldı. Halk bir anlamda bu kanunu onaylamıştı. Daha sonra da Büyükşehir Yasası çıktı.

-Sizce beldelerin kapatılması kararı doğru bir karar mıydı?

Büyükşehir Yasası’nın genel hatlarına baktığım zaman doğru buluyorum. Gelişmekte olan ülkelerde önce küçük belediyeler kurulur ve o dinamikler harekete geçirilir. Ama bu belediyeler güçlenmeye başladığı zaman da çatışmalar başlar. Siyasi çatışmalar nedeniyle bu belediyeler faydadan çok zarar vermeye başlıyor. Ben burada 2005-2009 yılları arasında Turizm Altyapı Hizmet Birliği Başkanlığı yaptım, 17 belediyenin üyesi olduğu birliğin başkanıydım. O dönemde katı atık sorununu çözmek için, Alanya tarihinde ilk defa noter huzurunda ihale yaptım ben. Alanya’ya çöp tesisi yaptıracaktım ama maalesef siyasi çekişmelerden dolayı davalar açıldı ve haksız bir kararla iptal oldu. Bugün Alanya’nın bu sorunu hala çözülebilmiş değil. Eğer o çekişmeler olmasaydı biz bu sorunu o yıllarda çözmüş olacaktık. Parçalı yapı bu anlamda Alanya’ya zarar veriyordu. Bu yasayla ilgili eleştireceğim tek konu şu, bana göre Türkiye genelinde doğru bir uygulama ama her Büyükşehir’de uygulama imkanı zor. Mesela Antalya’nın coğrafi yapısı ve büyüklüğü açısından sakıncalı. 645 kilometrelik sahil bandı ile Antalya tek vilayet. Ama 600 kilometrelik sahil bandında Karadeniz’de altı tane vilayet var. Bu açıdan Alanya için sakıncaları olabiliyor. Coğrafi açıdan da ekonomik açıdan da Alanya’nın il olması gerekirdi. 

-Tam bu noktada şu soru geldi aklıma. Anavatan Partisi iktidarı dönemimde Alanya il yapılıyormuş ancak Alanya’yı yönetenler bunu kabul etmemişler. O dönemlerde siz de işin içindeydiniz. Doğru mudur bu yoksa şehir efsanesi midir?

Valla bunlar rivayet de değil, efsane de değil. Bunlar maalesef Alanya’nın acı gerçekleri. 1999 yılında Anavatan Partisi’nden aday olarak çıktığım zaman, yanlış hatırlamıyorsam 14 Nisan 1999’da Mesut Yılmaz Anavatan Partisi Genel Başkanı olarak Alanya’ya mitinge geldi. Atatürk Anıtı’nın önünde miting yaptık. Hasan Sipahioğlu ve 16 beldenin adayları olarak otobüsün üstüne çıktık. Mesut Yılmaz Alanya halkına, ‘burayı il yapalım mı’ diye sordu, Alanya halkı da ‘yapalım’ dedi. Mesut Yılmaz da ‘tamam söz, Alanya’yı il yapıyoruz’ dedi. Otobüsten aşağıya indik, otobüsün içinde Hasan Sipahioğlu, ‘ben Alanya’nın il olmasını istemiyorum, Alanya özel statülü ilçe olsun’ dedi. Bu konu Tansu Çiller zamanında da gündeme geldi ama yine Alanyalılar tarafından engellendi. Bu konuda ben hiçbir zaman Ankara’yı suçlamadım. Eğer Alanya il yapılmadıysa, o dönemlerin idarecilerinin kabahati. Dahasını da anlatayım, Damlataş Parkı’nın içinde Alanya Belediyesi’nin bir ofisi vardı. Alanya ve Çevresini Geliştirme Projesi adı altında Hasan bey oraya bir ofis açmıştı. Orada o dönemin ilçe başkanları ve belediye başkanları olarak bir toplantı yaptık. Hasan bey o toplantıda da yine aynı ifadeleri kullanarak, ‘Alanya il olmasın, özel statülü ilçe olsun’ dedi. Özel statülü ilçe ne demekse artık, bunun bir örneği bile yok. Literatürde, statüde böyle bir kelime yok. O dönemdeki yöneticiler ve siyasetçiler maalesef küçük olsun benim olsun mantığı içinde hareket ettiler ve Alanya il olma şansını kaybetti. 

-Evet yazık olmuş gerçekten. Peki genç yaşta belediye başkanı oldunuz ve üç dönem belediye başkanlığı yaptınız. Hayatınızda neler değişti, nasıl bir yaşam başladı ve devam etti?

Evet, Tosmur’un ilk ve son belediye başkanı benim. Hayatımda da çok şey değişti elbette. Ticaret yapmak güzel ama siyaset yapmanın en güzel tarafı insanlara hizmet etmek, üretmek ve bundan keyif almak. Bu gerçekten çok güzel bir duygu. Tosmur, belediye olmadan önce merkeze çok yakın olmasına rağmen hizmet anlamında çok fakirdi. Sahildeki yolun kaldırımı bile yoktu,  her taraf toz duman içindeydi. Gerçekten içecek suyumuz bile yoktu. Belediye başkanı olduktan sonra altyapısını, yolunu, suyunu, elektriğini Allah’a çok şükür hep çözdük, yatırımların hepsini tamamladık. Biz insanlara verdiğimiz sözlerden çok daha fazlasını yerine getirdik. Bu noktada yatırımların hızlanmasının, sözlerin fazlasıyla yerine gelmesinin bir nedeni de Ak Parti’ye geçmiş olmam. Çünkü tek başına güçlü bir iktidar var. Türkiye’de belediyecilik anlamında müthiş bir yatırım ve gelişim hamlesi başlattı. Biz de Tosmur olarak bunun dışında kalmadık. 

-15 yıllık başkanlık görevinizden sonra geriye dönüp baktığınızda, Tosmur için keşke şunu da yapsaydım diye düşündüğünüz bir konu var mı?

Yok, gerçekten biz verdiğimiz sözlerden çok daha fazlasını yaptık. Ben bir şeyi yapabiliyorsam yaparım derim, yapamıyorsam da olmaz derim ve kestirir atarım. Yapamayacağım hiçbir şeyin sözünü vermem. Ama Tosmur için değil de Alanya için yapamadığım şeyler var. Daha önce de söylediğim gibi, Turizm Altyapı Hizmet Birliği Başkanlığı yaptım. Bu birliğin başkanlığını önce doğal olarak kaymakamlar yürütmüşler. 2005 yılında birlikler kanunu çıkınca seçilmişlerin başkan olması gündeme geldi ve ilk seçilmiş başkan da ben oldum. Alanya’da ne acıdır ki insan eliyle yapılmış ve turizme kazandırılmış bir tek eser yok. Aklım erdi ereli Akdağ kayak merkezi davulu çalınır halen de çalınıyor. Cenab-ı Allah bize deniz vermiş, kum vermiş, güneş vermiş, kale vermiş, doğa vermiş ama, turistlere şurada da bizim yaptığımız bir eser var buyurun gezdirelim diyebileceğimiz tek bir yer yok. Benim kafamdaki şeyler Alanya için bu tür büyük projelerdi. Mesela Dim Çayı’na Venedik gibi teknelerle gezilebilecek bir proje vardı kafamda. Mesela Alanya’nın doğusuna ve batısına üç-beş bin kişilik büyük parklar yapalım dedik ama yapamadık. Ben bu birlikte dört yıl başkanlık yaptım, daha sonra Hasan bey aday oldu ve o seçildi ve bu tür önemli projelerin hepsi havada kaldı. Alanya’da hizmet etmeye kalktığın zaman ve de başarılı olduğun zaman önün kesiliyor. Bu yarın gelir Alanya’ya aday olur, milletvekili adayı olur bunu engelleyelim diye düşünüyorlar. Bu mantık nedeniyle siyasetten de soğudum, hiçbir yere aday olmadım ama görev sürem boyunca gerçekten hep agresif ve hızlı çalıştım. 

-Hazır Tosmur’u konuşurken şunu da sormak istiyorum. Belediye başkanlığı göreviniz devam ederken, Tosmur’a çok güzel ve büyük bir otel yaptınız. Bu konuyla ilgili de çeşitli söylentiler ve sıkıntılar oldu. Bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Bakın, seni bir çok kişi seviyorsa iyi insansın, seni bir çok kişi seviyorsa ve bir çok kişi de kıskanıyorsa başarılı insansın. Biz 10 yıl oldukça başarılı bir yönetim sergiledik. 2009 seçimlerinden sonra da siyaseti kafamdan attım. Anladım ki siyaset olarak benim gideceğim bir yer yok, çünkü önümü kesiyorlar, çok zorlamanın anlamı yok. Siyasete giren genelde tadında bırakmıyor. Ben en genç başladım, en genç de bırakayım diye düşündüm. Kafamda siyaset bitince ne yapacağım, ticaret yapacağım elbette. O dönemlerde Alanya’da bir inşaat furyası vardı. Hatta biz ilk önce konut yapmayı düşündük. Bu arada Gazipaşa Havaalanı’nın canlanması konusu gündeme gelince  otel yapmaya karar verdik. O dönemdeki Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da iş adamlarını turizm yatırımı yapmaya davet etti. Biz de bu enerjiyle, kendi arsamızın üzerine bankadan kredi alıp, otel yapalım dedik. Fakat, Büyükşehir Yasası ile birlikte Tosmur’un imar yetkisi elimizden alındı ve Alanya Belediyesi’ne geçti. Dosyaları gönderiyoruz ama bir türlü çıkmıyor. Bazı zorlukları aşarak Tosmur’un imar planını onaylattık. O dönemlerde benimle ilgili otel yaparsa, parayı kazanırsa çok daha güçlü olur, bu adamla hiç baş edemeyiz gibi dedikodular da yapıldı. O dönemde gördük ki bütün Alanya üzerimize geldi. Siyaset yapalım diyorsun olmaz, ticaret yapalım, otel yapalım diyorsun olmaz. Eee arkadaş biz ne yiyeceğiz, taş mı yiyecek çoluk çocuğumuz. 

-Neden üzerinize geldi Alanya, nedir bunun altında yatan konu?

-Sadece fesatlık. Musa Özdemir büyümesin, güçlenmesin. İlk zamanlarda bankalar bizim ayağımıza gelip kredi verelim diyorlardı, daha sonra biz yalvardık ama kredi alamadık. Bankalara gidip, kredi vermeyin bunlar yapamaz, Musa Özdemir’i içeri atacaklar oteli yıkacaklar gibi çok çirkin dedikodular yapılmış. İşte bu şartlarda, yanımıza ortak alarak oteli yaptık. O dönemlerde başsavcı değişmişti. Yeni gelen başsavcıya da bizim hakkımızda dedikodu yapmışlar. Başsavcı da beni teknik takibe almış. Altı ay beni dinlemişler. 2001’de otel inşaatına başladık, o dönemde beni, abimi, belediyedeki imar müdürünü hep dinlemişler. Üç ay bizi dinliyorlar, en küçük bir şey bulamayınca üç ay daha uzatıp dinlemeye devam ediyorlar. Bu arada telefonla konuşmaz belki diyerek ortam dinlemesi ve fiziki takip de yapıyorlar. Arkamdan takip edip, kiminle görüşüyor diye izleme yapıyorlar. Oteli haziran ayında açtım ve bir mahkeme kararı geldi, takipsizlik kararı. Biz seni şu tarihten şu tarihe kadar dinledik, takip ettik ve her hangi bir suç unsuru bulamadık diye takipsizlik kararı geldi. Bizi devlet dinledi, polis dinledi ama bir tek Alanya’ya dinletemedik kendimizi. 15 yıl belediye başkanlığı yaptım ve bugün hiç kimsenin önünde başımı eğecek bir durumum yok. Herkesin gözünün içine bakarak konuşabilirim Allah’a şükür. Bugün sokağa çıkıyorum ve belediye başkanı olduğum dönemden daha çok itibar görüyorum, benim için en önemli servet budur. 

-Belediye başkanlığı göreviniz bittikten sonra nasıl bir hayatınız oldu, neler değişti?

-15 yıl çok yoğun bir tempoda çalıştım. Bittikten sonra iş yüküm biraz daha azaldı doğal olarak. Beyin olarak, kafa olarak biraz daha rahatlama oldu. Benim için önemli olan insanların sevgisinin saygısının daha da artmış olması. Bunlar güzel şeyler.

-Siyasete küstüm dediniz. Genel anlamda Alanya’nın siyasi yapısını da değerlendirerek, neden küstüğünüzü biraz daha açar mısınız?

Alanya’da siyaset yapmak gerçekten güzel. Ama belirli bir dönem sonra çıtayı yükselttiğin zaman önüne geçenler oluyor. Ben sadece Tosmur’un içinde kalsam, hiç kimseye karışmasam farklı olurdu. Ama biz kabuğumuzun dışına çıktık, hizmet birliğinin başına geçtik. Biraz da büyük düşünmeye başlayınca iş kıskançlığa ve fesatlığa dönüştü. Diğer siyasi partilerdeki ilgi ve sevgi, siyasi düşmanlığa dönüşüyor. Biraz sivrilince, hemen bunun başını ezelim mantığı devreye giriyor. Bu yaşayan sadece ben değilim. Aynı şey mesela sayın bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu için de geçerli. Biliyorsunuz, partinin kurucusu olarak siyasete başladı. İkinci dönemde Avrupa Birliği Parlamenterler Meclisi Başkanı seçildi. O zamana kadar Alanya kabullenmedi Mevlüt beyi. Ama başkan seçilince bir çok kişi yakın olmak istedi. O görevi bitince insanlar yine tesadüfen oldu diye baktı ve dedikodu yaptı. Sonra Genel Başkan Yardımcısı oldu, yine ilgi alaka ve sonunda bakan oldu olay daha farklı boyutlara gitti. Alanya’da başarılı insanları kıskanıyorlar, meyve veren ağaç taşlanır misali. 

- Mevlüt Çavuşoğlu ile sizin ilişkileriniz nasıl?

Ak Parti kurulurken Anavatan Partili olsak da kuruluşu sırasında zaten yardımcı olmuştum, Seçimi kazandıktan sonra da Ankara’da Mevlüt Çavuşoğlu ile 10 dakikalık görüşme sonucu beraber çalışalım teklifini kabul ettim. Zaten aynı akranız, gerçekten çok iyi ilişkilerimiz oldu. Mevlüt beyle görüşüp, Ak Parti’ye geçmeyi kabul ettikten sonra Alanya’ya geldiğim zaman, her yerde şunu söyledim. Mevlüt Çavuşoğlu bugüne kadar tanıdığım Alanyalı siyasetçiler arasında en bilgili, kendini en iyi yetiştirmiş kişidir ve bakan olur, o kapasitede birisi. Bunu söyleyince benimle alay ettiler o dönemde. Ben siyasette Mevlüt beyden daha kıdemliyim. Üç buçuk yıllık belediye başkanlığım var. Bir çok siyasetçiyle görüştüm, genel müdürlerle tanışıp sohbet ettim, hepsini gördüm yani. Onlara baktığım zaman, bakanlık yapanlara baktığım zaman Mevlüt beyin onlardan fazlası var eksiği yok, bunu anladım. O dönemlerde benimle alay edenler ne kadar haklı olduğumu zaman içerisinde gördüler tabi. Bakın, Mevlüt bey her başarıdan her çıkıştan sonra gelip Alanya’ya teşekkür ediyor, biz Alanya sayesinde buralara geldik diyor ama ben Mevlüt beyin bu düşüncesine katılmıyorum. Alanya’nın Mevlüt beye hiçbir katkısı olmadı, tam tersine zararı oldu. Özellikle 2007 seçimlerinde Mevlüt beyi aday yaptırmamak için çok uğraşanlar oldu. Mevlüt beyin yanında duran birisi olarak bunları çok net biliyorum. Ben kendisini savunduğum zaman neden bu adamı savunuyorsun diye eleştiriler alıyordum. Ama ben Mevlüt beyin kapasitesini gerçekten biliyordum. O da aynı sıkıntılar yaşadı. Ben siyasetten soğuyunca kenara çekildim. Eskiden Alanya’ya geldiği zaman en yakınında ben duruyordum. Son üç dört yıl, zorunlu faaliyetler dışında işin içinde çok olmadım, çünkü kafamda siyaseti bitirdim. Böyle olduğu halde insanlar senin bitirdiğine de inanmıyor, yine bir yerlerden çıkar endişesiyle Mevlüt beye bizim hakkımızda bir sürü dedikodu yaptılar. Mevlüt bey bizimle beraberken, sürekli gördüğü için inanmıyordu, Musa Özdemir bir şey söylediyse inkar etmez diyordu. Gerçekten de ben söylediğim bir şeyi asla inkar etmem. Bunu bildiği için dedikodulara itibar etmedi. Hatta bir geldiğinde işim vardı gidememiştim yanına, Mahmutlar’a geçerken bana uğradı, hayırdır yoksun dargın mıyız diye sordu. Yok sayın bakanım, şu anda yeterince yanınızda insan var. Bana ihtiyaç olduğu anda gelirim demiştim. Böyle bir diyalogumuz geçti. Daha sonra Mevlüt beye bizimle ilgili dedikodular gitmeye devam etti. Benim ya da abimin asla söylemediği bazı kelimeleri söylenmiş gibi anlatmışlar. Biz gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen insanlar olduğumuz için de söyler bunlar mantığı oluşabiliyor. Bu nedenle, bizim ağzımızdan çıkmayan, söylemediğimiz pek çok şeyi söylemişiz gibi ifade ediyorlar. Alanya’nın maalesef böyle bir hastalığı var. Gerçekten Mevlüt beyle ilgili ne benim ne de abimin en küçük bir saygısızlığımız asla olamaz. Mevlüt beyi en iyi bilen kişilerden birisiyim. Eğer böyle bir yanlış anlaşılma varsa da abim, ailem ve kendi adıma  özür dilerim. Biz Mevlüt beyin yaptıklarını biliyoruz. En başta da dediğim gibi, Mevlüt bey Alanyalılara rağmen başarılı oldu ve her seferinde de Alanyalıları onore etmekten geri kalmadı, bu da kendisinin büyüklüğü. Biz Mevlüt beyle ilgili bir şey söyleyecek olsak, açar telefonu kendisine söyleriz. Bu cesaretimiz de insanlığımız da var. Bizim Mevlüt beyle ilgili kötü bir şey söylememiz ne ona bir şey kaybettirir ne de bize bir şey kazandırır. Böyle bir şey asla yok ama gerçekten böyle bir hissiyat Mevlüt beyde oluştuysa hem kendi adıma hem ailem adına tekrar özür dilerim. En zor dönemlerde özellikle 2007 seçimlerinde dördüncü sıradayken abim arabasını Mevlüt beyin resimleriyle bizzat süsledi ve köy köy gezdi. Abime de kimse para verse bunu yaptıramaz, biz bunları inandığımız, sevdiğimiz için yaptık. Biz Ak Partiliyiz ve bundan da hiçbir zaman gocunmadık, biz makam mevki için bu partiye geçmedik, davamız için geçtik. 15 yıllık görev süremde de gücümü makamdan almadım, ben makama güç verdim. Biz Mevlüt beyin başarısından her zaman gurur duyarız, onun başarısı Türkiye’nin başarısıdır. Mevlüt bey gibi insanların her zaman siyasetin içinde olması lazım. Biz kendisini desteklemeye ve yanında olmaya her zaman devam edeceğiz. Biz makam mevki işlerini çoktan aştık. Bundan sonra Alanya’ya hizmet edecek Mevlüt bey gibi insanların yanında olmaya devam edeceğiz, Ak Parti artık Türkiye’nin davası oldu. 

-Turizmi konuşalım biraz. Siz de işin içindesiniz. 2015 kötü geçti, 2016 için daha kötü geçeceği beklentisi var. Durum nedir size göre?

Biz Alanya’da doğduk büyüdük. Çok iyi hatırlıyorum ortaokul yıllarında görmüştüm. Belediye bez afişlerin üstüne ‘Bir memnun turist bin turist getirir’ yazardı, hala aklımda duruyor. Turizmin asıl can alıcı noktası da bu slogandır. Turizmin para kazandırdığı ilk yıllarda ki, Alanya Türkiye’de turizmin başladığı ilk yerdir, yatırımcılar iyi para kazandıkları dönemde Alanya’nın turizm altyapısını yapılandırmadılar. Devlet de yapmadı, turizmci de yapmadı. Kimse kusura bakmasın ben sözümü esirgemem, o dönemlerde çok para kazanan turizmcilerin bazıları gittiler Kıbrıs gibi yerlerde kumar oynadılar. Turizm için daha iyi neler yapılabilir diye düşünmediler, nasıl olsa para geliyor dediler ama bu suyun kesilebileceğini kimse düşünmedi. Zamanla Belek, Side, Kemer gibi yerlerde tesisler çoğalınca Alanya’nın musluğu kesildi ve bu sefer çare aramaya başladılar. Bu açıdan geçmişte çok yanlışlar yapıldı. Günümüze geldiğimiz zaman mesela Ak Parti ile birlikte Türkiye’ye gelen turist sayısı 13 milyondan 40 milyona dayandı, üçe katladı. Şimdi bizim altyapı eksiklerimizi gidermemiz lazım, en büyük sıkıntımız bu. Birlik başkanlığım dönemine denk gelen süreçte Turizm Bakanı olan Atilla Koç, benim gördüğüm en başarılı bakan. Onun bize sağladığı imkanlarla Alanya’nın altyapısını çözdük, en azından denizi, sahilleri kurtardık. Bunu yapmamış olsaydık şu anda kepenkleri tamamen kapatmış olacaktık. Şu anda geldiğimiz noktada turizm sektörü tıkandı. Çünkü artık obez bir büyümeye gidiyor sektör. Arz talebi geçti, bu açıdan sıkıntı büyük. Yatırımları kesmek Anayasaya belki aykırı ama en azından yavaşlatıp, sektörün kendine gelmesini sağlamak lazım. Her yıl 30-40 bin yatak arzı çıkıyor ama karşılığı yok. Durum böyle olunca da bizim gibi borçla yatırım yapmış insanlar mecburen fiyat indirimine gidiyor ve bu da piyasayı olumsuz etkiliyor. Fiyatın düşmesiyle beraber para kazanmak için kalite de düşüyor, gelen turist rezil oluyor. Bu işe başladığımız ilk günden beri benim felsefem hep şu olmuştur. Turist gelir, bunun yanında misafir de gelir. Otele misafir de gelse, bedava da kalsa ayırım yapmayız. Öğrenci de gelse ayırım yapmayacaksınız çünkü o öğrenciyi memnun ederseniz ilerde sizin en iyi müşteriniz olacak. Biz bunu yapıyoruz ama Alanya’daki turizmcilerin genelinde bu anlayış yok. Bir de bizim turizm derneklerimiz var. Bunlar en küçük bir şeyde çıkıyorlar turizm patlayacak, çatlayacak diye açıklama yapıyorlar. Bu da insanları umutlandırıyor ve yatırımlar fazlalaşıyor, turist gelmeyince de altında kalıyorlar. Diğer taraftan en küçük bir olumsuzlukta turizm krize girdi diyorlar. Negatif bir açıklamayı internetten tüm dünya görüyor ve bu da olumsuz yansıyor. Ama en başta da dediğim gibi önce gelen turisti memnun edeceksin, bunu öğrenmemiz lazım. Turizm, emek isteyen bir sektör. Her şey insan üzerine kurulu ve çok kırılgan bir sektör, sektördeki herkesin çok daha dikkatli olması lazım. 

-Yavaş yavaş sona geliyoruz, biraz da Musa Özdemir’i konuşalım. Nasıl bir aile reisidir mesela, hangi takımı tutar, sporu sever mi, özel yaşantısında neler yapar?

Sporu çok severim. Futbol ve basketbol izlerim. Kendim de zaman zaman futbol oynarım. Sayın bakanımızla da çok oynadık, meclis takımına karşı da oynadım. İyi bir Fenerbahçeliyim ama bazıları gibi yabancı takımlarla olan maçlarda yabancı takımları değil, Türk takımlarını desteklerim. Şu anda evimden işime gidip geliyorum, otelle ilgileniyorum. Ekstra olarak bağ bahçe işleri var. Çocuklarıma zaman ayırıyorum. En büyük kızım Ankara’da hukuk okuyor, dördüncü sınıfta. Onun küçüğü oğlan İstanbul’da mimarlık okuyor. En küçüğü de bu yıl liseye başladı. Çocuklarımın başarılı olmaları da bize ayrı bir gurur veriyor. 

-Çok teşekkür ederim, uzun ve keyifli bir röportaj oldu. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ben teşekkür ederim. Gerçek Alanya Gazetesi olarak gerçekten Alanya basınında yeni bir soluk, yeni bir nefes, farklı bir çizgi yarattınız. Zor bir iş yapıyorsunuz, size de başarılar diliyorum. Hem ülke hem de Alanya olarak birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz zamandayız. Küçük hesaplar yerine ülke adına Alanya adına neler yapılabilir, bunları düşünmemiz lazım. Dünyadaki gelişmeleri hep beraber görüyoruz. Türk’ün Türk’ten başka dostu yok diyoruz. Birlikten güç doğar, Alanya’nın daha da gelişmesi adına belediyesiyle, siyasi partileri ile sivil toplum kuruluşları ile tek yumruk olmalıyız. Alanya il olursa daha fazla ivme kazanırız. Birbirimizi körü körüne eleştirmek yerine daha hoşgörülü olup, birlik beraberlik içinde hareket etmeliyiz. Bu ülke hepimize yeter, kavga etmemize gerek yok.

Editör: TE Bilisim